COVID – 19 pandemisi ile birlikte önemini bir kez daha anladığımız aşılar, yüzlerce yıldır insanları ölümcül hastalıklardan koruyor. Aşı bir tedavi değil, önleme yöntemidir. Çünkü en küçük hastalık bile bazı bünyelerde öldürücü etkiye sebep olabilir. Aşı ise bu hastalıktan bir parçayı vücuda tanıtır ve bir gün o hastalıkla karşılaştığı zaman nasıl bir tepki vererek kendini koruyacağını öğretir.
Bugün bildiğimiz aşı gibi olmasa da günümüzden yüzlerce yıl önce bile insanlar bir hastalıktan korunmanın en etkili yolunun o hastalıkla zararsız miktarda tanışmak olduğunu biliyorlardı. Elbette günümüzde artık aşı sistemleri de gelişti ve olası yan etkileri ortadan tamamen kaldırmayı hedeflemeye başladı. Gelin insanlık tarihinin en önemli buluşlarından bir tanesi olan aşı tarihine yakından bakalım.
Budist rahipler zehir içiyordu:
Aşının başlangıcına baktığımız zaman karşımıza ilk olarak budist rahipler çıkıyor. Asya’nın dağlık bölgelerinde yaşayan bu insanlar, her an her yerde zehirli yılanlarla karşılaşıyor ve küçük bir ısırıkta bile ölebiliyordu. Onlar da yakaladıkları yılanlardan topladıkları zehirlerden öldürücü olmayan miktarda içmeye başladılar.
Zehir ve virüs gibi öldürücü ya da hastalık yapıcı maddelerin vücuda girme oranı son derece önemlidir. Hatta bazen az miktarda almak bağışıklık sistemini güçlendirebilir. İşte budist rahipler de bunu yapıyordu. Vücutlarına aldıkları az miktardaki yılan zehiri, vücudun bu zehir ile nasıl savaşması gerektiğini öğretiyordu ve gerçekten ısırılarak yüksek miktarda zehir aldıkları zaman vücudun savunma mekanizması çok daha etkili savaşıyordu.
Tarihin ilk aşısı, çiçek aşısı:
Bazı kaynaklar 15. yüzyılı, bazı kaynaklar ise 17. yüzyılı gösterse de yerin Çin olduğundan eminiz. Bir dönem dünyayı altına üstüne getiren ve uzun yıllar insanlığın en büyük belası olan çiçek hastalığına karşı ilk aşı yapılmıştır. İlk önce inekler üzerinde yapılan deneyde, deriye bir çizik atılıyor ve buradan hayvanın bir miktar çiçek hastalığı kapması sağlanıyordu. Hayvana yoğun miktarda virüs verildiği zaman ise ölmediği ve kolayca iyileştiği ortaya çıktı.
Çin’de bulunan aşı Kafkaslar üzerinden Türklere geldi. Osmanlı İmparatorluğu’nda, en azından İstanbul’da gelişmiş bir aşı sistemi vardı. 1721 yılında İngiltere Büyükelçisinin eşi Lady Mary bu durumu Papa’ya bir mektupla anlattıktan sonra çiçek aşısı Avrupa’nın dört bir yanında yaygınlaştı. O dönem aşılama, variolasyon yöntemi ile yapılıyordu.
Aşılama sistemini bizden öğrenen Avrupalılar elbette variolasyon yöntemini aldılar ve geliştirdiler. Edward Jenner isimli doktor, 1789 yılında modern çiçek aşısını geliştirdi. Osmanlı topraklarında uygulanan variolasyon yöntemini modernleştiren Edward Jenner, bugün aşının babası olarak bilinir.
Louis Pasteur mikropları keşfediyor:
Edward Jenner’dan yüz yıl sonra yaşamış olan mikrobiyolog Louis Pasteur, hastalığa neden olan şeyin mikroplar olduğunu keşfetti. Enfeksiyon hastalıklarının birincil kaynağının mikrop olduğunu öğrenince de o dönem yine insanlığın en büyük lanetlerinden biri olan kuduz hastalığına karşı bir aşı geliştirerek rahat bir nefes alınmasını sağladı.
Louis Pasteur tarafından yapılan deneyler ışığında 1897 yılında canlı atenüe kolera aşısı, 1904 yılında inaktive edilmiş şarbon aşısı bulundu. Artık hastalıklara neyin neden olduğu biliniyordu ve ilkel yöntemlerle bunlardan kurtulmak yerine aşıya başvurulmaya başlandı. Yine insanlığın en büyük belalarından biri olan veba da 19. yüzyılın sonlarında aşısının bulunması ile ortadan kalkmıştı.
Çocuklarımızı kurtaran çocuk felci aşısı:
İnsanlığın derdi biter mi, her gün yeni bir hastalık çıkıyordu. 20. yüzyılda yeni belamız bu sefer çocuklara musallat oldu, çocuk felci. Yahudi kökenli Amerikalı virolog Jonas Salk, yaptığı çalışmalar sonucunda 1955 yılında çocuk felci aşısını buldu ve bugün bile sayısız çocuğun hayatını kurtaracak bir icada imza attı.
Aynı yıllarda difteri, tetanoz, boğmaca, polio, kızamık, kabakulak ve kızamıkçık gibi pek çoğu çocukluk döneminde ölümcül sonuçları olan hastalıklara karşı aşılar bulundu. Bazıları gruplar, bazıları tek tek yapılan aşılamalar sonucunda çocuk ölümleri oranı büyük oranda azaldı.
Hepatit B aşısı ve yeni aşılar:
1980’li yıllara geldiğimiz zaman yeni bir bela olan hepatit B ortaya çıktı. Bir kabus gibi özellikle Amerika Birleşik Devletleri’nin üzerine çöken bu hastalığın aşısı 1985 yılında bulundu. Risk grubuna yapmak yeterli gelmeyince halka yayılan hepatit B aşısı sayesinde kısa süre içerisinde 18 yaş altı kişilerde bu hastalık tamamen ortadan kayboldu.
Aynı dönemde çıkan Haemophilus influenzae tip b aşısının ardından suçiçeği, rotavirüs, hepatit A, pnömokok, influenza, hücresiz boğmaca ve burun içi grip aşıları da bulundu. Özel düzenlemeler kapsamında çok daha etkili olması için bu aşılar karma aşı altında yapılmaya başladı. Farklı yaş grupları için özel olarak oluşturulan karma aşılar sonucunda pek çok hastalık daha ortaya çıkmadan atlatılmış oldu.
Günümüzde aşı:
Günümüzde herkesin Difteri, Tetanoz, Boğmaca, Kızamık, Kabakulak, Kızamıkçık, Çocuk Felci, Hib, Hepatit B, Suçiçeği, Hepatit A, Pnömokok, İnfluenza, Rotavirüs aşılarını mutlaka olmaları öneriliyor. Elbette bunlara artık bir de COVID – 19 aşısı eklendi. Tüm bunlar önlenebilir hastalıklardır. Aşı olmayıp yakalanmayabilirsiniz ancak yakalanırsanız ölmeyip sağ kalsanız bile vücudunuzda kalıcı hasarlar bırakma ihtimali bir hayli yüksek.
mRNA aşısı ise tıbbın son ve en önemli buluşlarından bir tanesi. COVID – 19 pandemisinin bugün olduğu noktaya kadar gerilemesindeki en büyük etken olan mRNA aşıları, DNA protein kodu olan RNA moleküllerine hastalıkla nasıl savaşacaklarını öğretiyor. Böylece bağışıklık sistemi daha gelişmeden hastalığı tanıyarak antikor ve hücre üretiyor.
Neden aşı olmalısınız?
Aşı karşıtı mısınız? Olabilirsiniz. Ateş düştüğü yeri yakar ve kimse başına böyle bir hastalık gelmediği sürece önlemlerin ne kadar önemli olduğunu anlayamaz. Hadi bilimsel verileri de önemsemiyorsunuz diyelim. Gelin aşı öncesi dönemde bazı küçük hastalıkların nasıl ölümcül olduğunu rakamlarla görelim;
- 1346 – 1352 yılları arasında aşı bulunmadan önce veba yüzünden Avrupa nüfusunun dörtte biri öldü.
- 1618 yılında 20 milyon olan Meksika nüfusu, aşı öncesi çiçek hastalığı nedeniyle 1.6 milyona düştü.
- 1779 yılında 500 bin olan Hawai nüfusu, aşı öncesi tifo hastalığı nedeniyle 84 bine düştü.
- 1880’li yıllarda aşı bulunmadan önce Kanada’da her 10 kişiden 9’u tüberküloz hastasıydı.
- Birinci Dünya Savaşı sonrası aşının olmadığı dönemde yaşanan grip salgını nedeniyle 21 milyon kişi öldü.
- Aşılamalar sayesinde bugün artık maske bile takmadığımız COVID – 19 nedeniyle dünyada şu an için toplam 6.31 milyon kişi öldü.
İnsanlık tarihinin şüphesiz en önemli buluşlarından bir tanesi olan aşı tarihine yakından baktık ve aşının insan hayatı için ne kadar önemli olduğundan bahsettik. Günümüz dünyasının bilgi kirliliğine kulak tıkamak ve bilimin güvenilir dünyasına bir adım atmak emin olun her zaman daha iyidir.